Komik... Lara'nın çantasını hazırlamanın en kolayı olacağını sanıyorum. Her şeyini bir çantaya tıkacaktım, olup bitecekti. Ha ha ha! Keşfettim ki tahmin ettiğimden çok fazla şeyi varmış kızın. Pazara gidip 50 sent veya bir avroya bir şeyler bulunca abartıyorsun anlaşılan. Küçük gelen şeyleri boşuna taşımış olmamak için her şeyi giy-çıkar oynadık. Neyse ki iş birliği yaptı kızım. Onca giy-çıkarın daha zor olmasını bekliyordum. Ama önemli bir nokta saptadım: Çok sevdiği veya sevebileceği bir şeyi giydirmemeye dikkat etmelisiniz. Onları en sona saklayın. Aldığımda büyük olan, daha önce giymediği kışlık bir elbiseyi giydirdiğimde eteğini döndürmeyi sevdi ve çıkarmak istemedi. “Bununla dans edeceğim,” dedi. Dönüp dönüp durdu, uyduruk şarkılar söyledi. Bir süre sonra “Tamam, hadi gel artık,” dedim, “Daha bitmedi,” dedi. “Sıcak, o kış için,” dedim, “Üşüyorum,” dedi. Hava en azından 30 derece. Ve tabii ki kışın soğuğunda da fanle ile dolaşıyordu sıcakladığını söyleyerek. Her şey görünüş için! Tam bir kız. Babasına çekmiş... kendini beğenmişliği. Her neyse... Koca bir yığın kıyafetle baş başa buldum kendimi. Çekmecelerde o kadar çok görünmüyorlardı. Ama bir kere çıkarınca... Benim dolabımda şu an ne kadar çok eşya olduğunu düşünmek bile istemiyorum! Sorun şu ki... Bir zamanlar bir şeyleri vermek o kadar kolaydı, şimdi tutmaya meyilliyim. “Körle yatan şaşı kalkar” dedikleri bu mu oluyor? Ama neden kocam şaşı kalkmadı? Neden ben ona benzedim? Onunla tanıştığımda ne güzel en aza inmişti esyalarim. Sonra birlikte gezerken bir şey gördüğümüzde Carlo “Ah bu güzel. Ah şu güzel,” demeye başladı. Tamam, bir İtalyanla evlenmişsin, annesi terzi, modaya meraklılar. Harika kocamı memnun etmek için satın almaya okey demeye başladım. Sonra iş kontrolden çıktı. Genelde çıktığı üzre... Kendimi her türden bir düzine ceketle buldum. Oysa önceden iki tane vardı: Biri kışlık, diğeri baharlık. Bunun üzerine kocama hatirlattim: “Dünyada bir sürü güzel şey var, hepsini biriktiremezsin. Eğer bir şeye ihtiyacın yoksa, ancak 'Ah bu çok harika, onsuz yaşayamam' dersen satın alırsın.” Biliyorum... Sadece kocam yüzünden değil. Burada inzivadayım. Herkesten uzakta, şehir yaşamından uzakta. Çıldırtıcı kalabalıktan uzakta... Neredeyse üç yıl boyunca eve tıkılı kaldım, bir buçuk sene gece-gündüz üstümü değiştirmedim. Haftada bir yıkanıp yeni bir şey giyebilirsem kendimi mutlu addediyordum. Uykusuz geceler bitmiyordu bir türlü. Sonra, yavaş yavaş, kendime gelmeye başladım. Bu yaz, kızımla kendi başıma dışarı çıkmayi başarabiliyordum. Carlo motosikleti aldığı için de araba bana kalıyordu. Her hafta pazara gitmeye basladim. Gezme olsun diye. İnsan içine çıkayım diye. Dışarı çıkmaya başladım derken satın almaya başladımı da kastediyorum. Öylesine ucuzlardı ki, bir kahve parası, yarım litre süt parası. Bu arada Lara için hiç mama, yapay süt, biberon filan kullanmadım. 38 ay emzirdim. Dolayısıyla biraz para harcayabilirdim. Ve öylesine şirinlerdi ki! O renkli desenli elbiseler, etekler, gömlekler. Çok zaman kıskandım ve neden büyükler için de benzer şeyler üretmediklerini düşündüm. İyi bir iş fikri. Bu fikri benden alan bana telif öder mi lütfen? Azıcık yeterli. Dünya turları ne kadar çok şeyimiz olduğunu ve aslında ne kadar aza ihtiyacımız olduğunu görmek için bahane.
0 Comments
Your comment will be posted after it is approved.
Leave a Reply. |
AuthorGülin De Vincentiis Archives
February 2016
Categories |